ÇOK DİSİPLİNLİ ÇALIŞMA GEREKLİLİĞİ
VE HUKUK İKTİSADI ÖRNEĞİ
Avukat Mehmet Uçum
Doç. Dr. Hakan Ongan
1- Bilimsel Disiplinleri Yakınlaştıran Gelişmeler
Bilim dünyasında son yıllarda farklı bilim dalları arasındaki işbirliklerine
yönelik güçlü bir eğilim gözlenmektedir. Bu durum sadece bir bilim dalının
diğerinin teoremlerinden yaralanmasının çok ötesine geçmiş çok yönlü bir
etkileşim haline bürünmüştür.
a- Teknolojik Süreçler
Kuşkusuz, bu duruma sebep olan koşulların başında teknoloji esaslı alanda
temposu giderek hızlanan yenilikçi süreçler gelmektedir. Hemen dikkatimizi
çeken iletişim alanında ortaya çıkan teknolojik yeniliklerdir. Bu yenilikler
aslında telekomünikasyon, elektronik, bilgisayar gibi birçok ana disiplini de
kavrayarak yürüyen fizik biliminin geldiği noktanın ticarileştirilebilen bir
kesitidir. Dikkat edilirse ürün veya hizmet haline dönüştürülerek gündelik
hayata aktarılan teknoloji esaslı yenilikler daha başlangıçta çok disiplinli
süreçlerin sonuçları olmaktadır. Ve süreç devam ettikçe işin içine daha fazla
bilimsel disiplin girmekte ve elbette hukukun süreçteki rolü giderek
artmaktadır.
Teknoloji esaslı yeniliklerin gündelik hayata girmesi ile kablosuz ve sanal
iletişim ve hizmetin yarattığı birçok hukuksal sorun alanı ortaya çıkmaktadır.
Örneğin özel hayatın çok kolay izlenebilir ve gözlenebilir hale gelmesi
nedeniyle yasa dışı dinlemeler, özel yazışmaların korunamaması, bu ortamların
tehdit ve tehlike aracı olarak kullanılması gibi ortaya çıkan sorunlar vardır.
Ayrıca sanal ortam ticaretinin sorunları, sanal sözleşmeler hukuku, elektronik
imza, fikri hak sorunları, cevap ve düzeltme hakkı, sanal ortam ve mobil cihaz
hizmetlerinin sunulmasına ilişkin devletin dağıtım ve denetim rolü, tüketicinin
korunması gibi birçok konuda hukuk üretme ihtiyacı kaçınılmaz olmaktadır.
Görüldüğü gibi teknolojik süreçle bunun hukukunu üretme süreci sıkı sıkıya
bağlanmakta ve iç içe geçmektedir. Bu nedenle bu süreç aynı zamanda çok
boyutlu bilişim hukukunun da yaratıldığı ve geliştirildiği bir süreç olarak
yaşanmaktadır.
Keza, aynı süreçlerde optimal ücretlendirmenin ne olacağından, bu hizmeti
kimin vereceğine, yaratabileceği tekelci kârlardan alınması gereken optimal
vergi oranına kadar birçok alanda iktisat bilimine ve mali hukuka ihtiyaç
duyulmaktadır. Özcesi bu tür yeniliklerin kapsama alanına girmeyen herhangi
bir bilim dalı yok gibidir. Örnek vermek gerekirse anılan hizmetlerin
sağlanmasında ortaya çıkan radyasyonun etkileri, hizmet aracı olan baz
istasyonlarının sorunları gibi yönleriyle konu tıp ve psikoloji başta olmak
üzere sağlık bilimlerinin alanına da girmektedir. Benzer yönleriyle konu çevre
hukuku tarafından da ele alınmaktadır.
b- İnsan Esaslı Bilim Felsefesi
Farklı disiplinlerin birbirleri ile çok daha fazla yardımlaşmasının önemli
sebeplerinden bir diğeri de birçoğunun her şeyden önce “insan”la ilgili olduğu
yönünde görüşlerin ağırlık kazanmasıdır. Başka deyişle bilimsel süreçlerin
sonuçlarını insan merkezli olarak değerlendiren bilim felsefesi eğilimlerinin
güçlenmesidir. Bilindiği gibi bu görüşün karşısındaki başlıca görüşlerden birisi
bilimin “hâkim sınıflar” ve “devlet” için olduğu anlayışıdır. Her ikisinde de
insanın hayatını kolaylaştırıcı ürünlerin çıkması yanıltıcı olmamalıdır. Dikkat
edilirse bugün insan hayatını kolaylaştıracak ürünlerin birçoğu savaş sanayi
tarafından geliştirilmiştir. Oysa savaş sanayine yönelik bilimsel çalışmalarda
insanı korumayı esas alan değil insanı yok etmeyi hedef alan anlayışlar
belirleyici olmuştur.
Bu yaklaşım karşımıza bilimin kimin ve neyin maksimizasyonu için çaba sarf
edeceği sorununu çıkartır. İnsanlar, firma ve devletten farklı olarak faydasını
en çoklaştırmaya çalışan iktisadi birimlerdir. Bu doğrultuda, devlet ve firma
için yapılan bilim ile insan için yapılan arasında önemli farklılıklar olacaktır.
Ancak konumuzla ilgisi bakımından ve bu sınırlar içinde söylemek gerekirse
çok disiplinli süreçlerin ve ortaklaştırıcı çalışmaların giderek artan bir ivmeyle
gelişmesinde bilim felsefesindeki “insanı çevresiyle ve doğasıyla bir bütün
olarak ele alıp merkeze koyan” felsefi anlayışın önemli bir etkisi olmaktadır.
2- İktisattan Hukuka Bakış
Hukuk ve iktisat arasındaki ilişkiye de bu pencereden bakılması gerekir.
Daha güçlü bir ülke olabilmek için uygulanacak politikalar ile
insanlarını daha iyi yaşatacak ülke olmak arasında önemli farklılıklar söz
konusudur. Benzer şekilde farklı iddiadaki ülkelerin hukuk sistemleri arasında
da totaliter yasalar ile özgürlükler üzerine kurulu yasalar kadar fark vardır.
Kuşkusuz gerçeklikten de kopmamak gerekir. Yaşadığımız dünya tüm
özgürlüklerin sınırsız kullanılabildiği bir dünya değildir. Amaç bu olmalıdır
ve bunun için mücadele edilmelidir fakat böyle değildir. Farklı ülkelerin, irili
ufaklı firmaların ve farklı sınıfların çıkarları ortak değildir. Bu durumda
toplumun tüm kesimlerini kavrama iddiası bir maksimizasyon değil
optimizasyon problemi ile karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. Bununla
birlikte hukukun belli parçaları ve düzeyleri için maksimal hukuk hedefli
mücadele içinde olmak da bir gerekliliktir.
Sorunun bu şekilde ifade edilmesi ile örneğin devletin; yurttaş kimliğiyle
insanla ve iktisadi, sosyal, kültürel yapılarla, kurumsal düzeyde ilişkisini de
belirleyen yeni anayasa gibi bir duruma nasıl yaklaşılacağı önem
kazanmaktadır.
Şimdiye kadar iktisat biliminin hukuk bilimi ile ilişkisi daha ziyade suçun
makro ve mikro analizi, suç piyasasında denge analizi, cezaların caydırma
etkisinin ekonomik analizi gibi suçun ekonomik modeli ve optimal hukuk
uygulamasına yöneliktir. Çok daha spesifik olarak organize suç, mafya,
ekonomik suçlarla ilgili gerek iktisat kuramlarından gerek deneysel iktisattan
gerekse de bazı istatistik tekniklerden yararlanılmaktadır.
Oysa anayasa kavramı bütün bu sayılanların üzerinde devletin global sistemle
ilişkisini, devletin toplum içerisindeki ağırlığını, toplum içerisindeki üretim
ilişkilerinin ruhunu yansıtacak bir öneme sahiptir. Bu nedenle iktisadın
hukukla ilişki alanı genişletmek ve hukukun tüm alanlara ilişkin üretiminde ve
tüm hukuk uygulamalarında iktisadı devreye sokmak gerekmektedir. Çünkü
suç ekonomisinin tersine özgürlükler esaslı bir hukukun üretilmesinde ve
uygulanmasında bir iktisadi maliyet ve optimizasyon hesabı yapılmayacağını
ve hukukun bu alandaki üretiminde bir maksimal hukuk hedefinin gerekli
olduğu yönündeki hukuk tezlerinin kanıtlanması için iktisat biliminin
çözümlemeleri bir zorunluluktur.
Dolayısıyla toplumdaki tüm çıkarları dengeleyecek bir optimal hukuk arayışı
gerçekçi olmakla birlikte özgürlükler alanında maksimal bir hukuk hedefiyle
hareket etmek optimal hukuku özgürlükler yönünde geliştirmenin güvencesi
olmaktadır veya olmalıdır. |